34 yıl önce yapılan orhanpamuk söyleşisi bu ay yeniden yayında kafadergisi
#############################
Video Source: www.youtube.com/watch?v=Tof8Gu2haRE
Orhan Pamuk'la röportaj yaptım. Evet ben yaptım. Bundan 34 sene önce. • Efendim, anlatayım. Yıl 1990. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciyim. Bir yandan turist rehberliği yaparken arada üniversitenin mezunlar derneği dergisi için çalışıyorum. Fotoğraf, röportaj, montaj, pikaj… Artık aklınıza ne gelirse. Ekip müthiş, hocalar yardımcı oluyor, doç’lar prof’lar havada uçuşuyor falan. Yayın kurulunda yer alıp da şimdi aramızda olmayanları sayayım, aklınız yerinden oynasın: Melih Kibar, Zafer Toprak, Ömür Akyüz, Jak Deleon, Ergun Çağatay… Ekip böyle. Başımızda Madam Unesco lakaplı Saadet Kuyumcu var. Reklam işine İlknur Kılıçel bakıyor. Bir de sipsivri Başar Başarır. Henüz 20 yaşında. • Boğaziçi Üniversitesi, tarihi gelişimi gereği, Robert Kolej'in devamı sayıldığından sözde Orhan Pamuk da “bizden” diye geçiyormuş. (Oysa hiçbir türlüsünü sevmem okulculuğun.) Ta 1970'te mezun olmuş Robert Kolej’den. 1970, ayıptır söylemesi, benim doğduğum yıl. Yani aslında aramızda sadece 18 yaş var. Ama bana o sırada 118 gibi geliyor. Adamın kitapları rafımda sıram sıram. Sessiz Ev’in hastasıyım, Beyaz Kale’ye boş değilim. Kara Kitap’ın ise henüz dumanı üzerinde. Yeni çıkmış, genel olarak beğenilmiş, satışlar kapış kapış. Ne var ki bu dördüncü roman daha öncekilere hiç benzemiyor. Edebiyat camiası homurdanmakta: Şahane! Fevkalade! Mükemmel! De... bu ne? Ufak bir detay: Tahsin Yücel o gökdelen boyu biraz da insafsız eleştirisini henüz yayınlamamış. (Bkz: Hürriyet Gösteri, Kasım 1990, Sayı: 120, s.45-48) • Ne derlerse desinler, umurumda değil. Ben iflah olmaz bir Pamukçuyum o vakitler. • Orhan hâlâ aile apartmanında, Nişantaşı’nda oturuyor. Yine o sıralar Halaskargazi’nin Rumeli Caddesi’ni kestiği noktada dünyanın en çirkin üst geçidi dikilmekte; Teşvikiye Camii’nin önünde de sahaflar. İşte rivayet odur ki Pamuk ağabeyimiz bu ikisinin arasında gidip gelmeleriyle meşhur. Arada sevimsiz Alaaddin'in dükkânına daldığını da kitabından biliyoruz. Neyse ki bu hatta “poğaçacı” yok. • Lafa eziyet etmeyelim, bir şekilde yolunu bulup dalıyorum Pamuk Apartmanı'na. 1990 yılının Nisan ayının 15’ine isabet eden Pazar günündeyiz. Tarihi çok net biliyorum, çünkü fotoğrafların üzerinde kütür kütür dijital damga var. Bu arada fotoğrafları bizim BÜFOK’tan kıdemli dostum Ali Taşkıran çekecek. Ali hem benden daha iyi fotoğrafçı hem de dikkatim dağılmasın diye benimle gelmesini istiyorum. Çünkü gerginim. Çok gerginim. • Orhan Pamuk, sağ olsun, ben tıfılı adam yerine koyup dünyasını açıyor, alıp karşısına anlatıyor. 1990’da, belki de memleket henüz paçasına tam bulaşmadığından, tavrı felaket net. Söyleyeceğini gevelemeden açık açık söylüyor. Dilinin hiç kemiği yok. Hoş hâlâ pek yok. Konuştu mu konuşuyor da artık akıllandı, hakiki bir zaruret olmadan konuşmuyor. • Epey vakit geçiriyoruz misafirlikte. Bize bayağı hizmet ediyor, kahve falan yapıyor. Sonunda lâklâktan sıkılıp birlikte dışarı çıkıyoruz. Apartmanın içinde, kapısında falan fotoğraf aldıktan sonra yukarı, Yargıcı’nın köşesine kadar birlikte yürüyoruz. (Gazete bayiinin önünde pazarcı tezgâhı gibi bir şey dururdu.) Tezgâhta dergilere bakıyor. O noktada ayrılıyoruz. • Röportaj için beş dergi sayfası ayrılmış. Yazmaya oturuyorum. Lakin metnimde soru-cevap hak getire. Not almışım, onlardan yararlanarak öyküleme şeklinde takılıyorum. Tekniğim böyle. Hiçbir şeyi dümdüz yapmayacağız ya… (Burada okuyacağınız halinde Orhan’ın söylediklerini, daha doğrusu onun söylediğini düşündüklerimi kalın dizdim. Benim ukalalıklarımla, asıl malzemeyi birbirinden ayırabilesiniz diye.) • Gelelim sadede. Artık nasıl etkilenmişsem Orhan’dan, yazının kapanışında onu “belki de Nobel'e en yakın Türk yazar” ilan ediyorum. Cürete bakın! Nereden anlamış, nasıl teşhis etmiş, mevzuyu nasıl çözmüşsem... Üstelik 1990'da yazın dünyamızın henüz bütün anaları, babaları sağ. (Nobel ödülü, malum, sadece yaşayan edebiyat erbabına veriliyor.) • Artık kehanet mi demeli, yoksa salladım tuttu mu, bilmiyorum. Ama tahminimde yanılmayacağım, bu röportajdan 16 yıl sonra, 2006’da dediğim aynıyla vaki olacak, Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ilk ve tek Türk namıyla tarihe geçecek. Görüp göreceğimiz de odur korkarım. (Aha, işte bir kehanet daha!) • Sonra? Sonrası yok. Bir daha onu hiç görmedim. Kasıtlı bir tutum değildi, yanlış anlaşılmasın. Denk gelmedik, çarpışmadık diyelim. • #orhanpamuk #kafadergisi #boğaziçiüniversitesi
#############################